27 Ağustos 2013 Salı

Sevmek İsterim




Bir gün bir maniniz yoksa, sizi sevmek isterim
Hani öğle üzeri vaya bir sabah vakti
Hiç sormadan gelişigüzel

Bahçenizde bir gül,ağacınızda bir kuş
Baş yastığınız olmak isterim yada
Sırf sizi görmek için hesapsızca

Siz yine sevmek istediğim, siz
Sevildiğinizi hissedin bir kuş tüyünde
Yada akşamları bir çırçır nağmesinde

Aniden bir ürperti geçsin vücudunuzdan
Evdeyseniz....bir maniniz yoksa....

23 Ağustos 2013 Cuma

Hayata Ve Menend'e

Arkadaşımın üyesi olduğu kulübün bahçesindeyiz. Her zaman ve her ortama uyum sağlarım ben ama bugün o gün değil. Biraz ortamın durumuna ayak uydurmaya çalışıyorum. Yok en iyisi etrafı dolaşmaya çıkmak. Arka bahçe bakımsız ama ben bir ağaç buldum. Biraz ileride sandalyeler var. İki tane kapıp kendime bir tesis inşa ediyorum. Oh, ayaklarımı da uzatıp bu sıcak günde kendimle kalayım biraz derken, Menend aklıma geliyor.

Menend beni gördüğüne çok sevinmişti. Sabah kalktığımda Menend'e gitmeliyim diye düşündüğümü söylediğimde daha çok sevinmişti. Heyecanlı bir şekilde bana sarılmış ve içimden seni çağırdım ve sen geldin dedi. Arada sırada görüşsek de paylaşımlarımız iki eski dostun ki gibi derindi. Anlatacakları vardı. Yürümüyor, sanki uçuyordu. Kahveleri yapıp geldi. O kendi elleriyle yeşerttiği bahçede büyük çınarın altına oturduk.

Menend: Kalbini sevdiği adam boşaltıp gittiğinde insan sevgisiyle, şiirle, romanla,türkülerle doldurmuş bir Makbul insan. İlkokulu yalvar yakar okuyan, bütün okumuşlara inat kendini yetiştirmiş, yaşayamadığı ne varsa kitaplardan okuyarak öğrenmişti. Kendi mevcudiyetini hiç sorgulamamış, duygularını canlı canlı toprağa gömmüştü. Ne olduysa birden ruhunda kelebekler uçuşup hiç alışkın olmayan bedenini bilmediği yerlere uçuruyordu. Menend gençliğini, kaybettiklerini, yaşayamadıklarını geri istiyordu. Pişmandı. Onca sene kendi için hiçbir şey yapmamıştı. Gece gözlerini açarak anlatmaya çalışıyor, heyecanlı ve buruk. Konuşamadım, bunca yıl sonra seni bulduğuma sevindim diyemedim, dedirtmediler. Nefesi kesiliyor. Boğazı düğümleniyor. İçinin yangınına birisinin su serpmesini bekliyor.

Bir ağacın altındayım kuşlar neşeli cıvıl cıvıl. Oturduğum sandalye biraz rahatsız ama takmıyorum. Gözlerimin kapanmasına engel olmaya çalışarak yazıyorum. Aklıma Menend'in bahçesi geliyor. Sonra sözlerini duyuyorum. Yıllarca kimselere bakmadım.Kimsenin eline elim değmedi. Bazen çocuklarım beni yaşıtım olanlara bile oğlum, kızım dediğim için uyarırlardı diyor. Kanıyor karşımda, gözümde Menend'in can verdiği çiçekler soluyor. Bunca  emeğin sonu bu mu olmalıydı? Kadir kıymet bilmemek deyip çocukları üzerinden hayata hesap soruyordu. Oysa bunca yıl hiç aklına gelmemişti hayatı ve kendini sorgulamak. Şimdi kim için yaşadım ben, kimler için vazgeçtim kendimden diyordu. Çocukları babası terk ettiğinde ben kendimi toprağa verdim.Karşılığı sadece "sen annesin" oldu.


Menend  yıllar önce kaybettiği  kendini bulmak istiyor. Yüzme bilmeden atladığı sularda boğulmadan çıkmak hala bir umut varken sevdiğinin kıyısına vurmak istiyor.Akıp giden yıllara inat bitmedi gidilecek yollar, ben bitmedim diye bağırmak istiyor.Kendi kendini yetiştirmiş, öğrenmeye doymayan, öğrenirken çocuklar gibi heyecanlı ve mutlu biri Menend. 41 sene sonra sevip de kavuşamadığı sevdiğini bulduğunu yazmış. Başka hiç bir iletim şekli duygularını anlatmasına yetmeyeceği için eski usul mektup yazarak sayfalarca anlatmış. Yıllar sonra bulduğu sevdiği aradığında telefonda nasıl konuşamadığını, oysa söyleyecek ne çok şeyi olduğunu yazmış.


Hala ağaç altındayım; kah düşünüp kah uyukluyorum. Bir çıtırtı geliyor ağaçların arkasında. Gözlerimi hiç açmıyorum. Sevdiğim geliyor hissediyorum. Arkamdan boynuma bir öpücük konduruyor. Kokusunu içime çekiyorum. “Mangal yandı,birazdan etler olur. Gelecek misin?” diyor. Üzerimizden bir uçak geçiyor. Mavi gökyüzünde beyaz bir iz bırakarak. Menendi düşünüyorum. Yıllar da öyle geçmişti.Şimdi o yaşayamadığı yıllarını geri istiyordu. Bu kez hikayenin sonu bildiğimiz gibi değil de ummadığımız gibi bitsin istiyorum. Menend sevdiğine giden yola çıksın,özgürlüğüne, yaşanacak yıllarına yürüsün, korkmadan, dimdik. Sevdiğimin elini tutup kalkıyorum. Gözlerine bakıyorum. Beraber yaşlanma fikri heyecanlandırıyor. Birazdan hayata içeceğiz, yaşadığımız anların toplamına, beraber yaşlanma fikrine Menend ise .....

Ellerine sağlık muhteŞemsimmm:)

GELİVEREN

Yumuşacık damla damla
Usul usul mutlu
Suyla dans gibi, karda oyun
Sıcacık bir çay belki ince bellide


Kaşık olmuş bedenler
Bir öğleden sonra yada sabaha yakın
Uykuya çekilirken dalgalar
Kaybolmak tek bedende

Yan yana bir resimde durmak günlerce ....

Ve bir melodi vurur, kulağının kıyısına
Ansızın geliveren
Alır götürür seni olduğun yerden


Radyo voyage dinlerken ben ben değilim:)


15 Ağustos 2013 Perşembe

ŞIMARIK





Ben senin şımarığın,oyunbazın
Aklıyla oynayan,gönlüyle mahçup
Bazen hiç kimse ,bazen bir kimse
Çoğu zaman ben olanım



Kessen kendinden bir parça
Ben çıkanım ,katsan beni kendine
Sen olanım , sendeyim
Seninle var olanım



Taslaklarda kalmış geçmişten geliyor.Ben okudum bir şey olmadı:)

21 Mayıs 2013 Salı

Rumuz Neşeli:)






Güzeldi çimenler, taze,yeşil
Üzerinde uzanıyor olmamız
Çok daha güzeldi
Çocuklar gibiydik,ikisi erkek bir kız
Uzanmıştık,yeşilden hayallere dalmıştık
Burnumuzda denizin kokusu
Kısacık bir zamandı unuttuk kendimizi
Yeşilin koynuna bıraktık ne varsa
Satırlara, denize,koca çınarın altına gizledik
Uykumuz geldi.Uyumadık kaçırmayalım diye anları
Sevgi sıcaktı biraz yandık,biz o gün
Neşeli çocuklardık

3 Mayıs 2013 Cuma

Dört Kısa Gün




Kalkıp gelmiştim sana nereden geldiğimi, neden geldiğimi bilmeden. Islak bir kedi yavrusu gibi kapında beklemiştim. Yağmur yağdığını hatırlıyorum nedense, iyi ki "ne işin var senin burada?" demedin. Hiçbir şey söylemeden kapıyı açtın ya sonuna kadar, sonradan bilecektim kalbinin kapısıydı açılan. Bende olmayan aklım sana getirmişti beni sadece ayaklarıma hükmederek. Sonra çok düşündüm, alışık değildim oysa ki sana gelmeye; hep sana gelirmişim gibi tanıdık aldın beni içeri ve ben çok az geldiğim bu evde banyonun yolunu tuttum. Duşun suyu yağmurda ıslanmadan kalabilmiş her yerimi ıslatsın istedim. Su akarken kendime yalan söyledim. Ağlamıyordum, sen beni gidecek bir yeri olmayan ıslak bir kedi gibi bulduğunda da ağlamıyordum. Yağmurdan ıslanmıştım. Küvete oturdum, sular tepemden aktı; ben öylece oturdum, oturdum; sular aktı, ben sulara baktım. Adımı duydum sanki, suyu aralayıp kulağıma geldi. İnsan adını unutmuyormuş, unutmak istediklerimin arasından kendini kurtarmış belki, sıyrılmış kaçmış aradan adım. Bakındım, bir bornoz buldum. Banyodan çıkınca göz göze geldik. Kim bilir sen "o bornoz benim!" diyordun. Ben sana "beni sakla!" dedim. Perdeleri çekilmemişti odanın, "burası çok aydınlık," dedim. Gözlerimi açtığımda bordo perdelerin arasından ışık sızıyordu. Sessizliğin sesini duydum. Huzur da yanı başımdaydı. Uyurken başımda durmuş beni kara kabuslara vermemiş. Doğruldum, yataktan sarkıttım ayaklarımı, terliklerimi aradım. Terliklerim yoktu! Demek sana gelmiştim. Kapıda seni gördüm. Uyuyabilmiş miydim, onca yoldan, onca yıldan sonra; sana geldim. Şimdi, sen soracaktın, ben bilmiyordum. Ama sen sormadın, sanki bekliyordun beni; benim bile bilmediğimi biliyordun. Beraber çay içtik. Gitmen gerekiyormuş. İyi ya git! Salon camından baktım.
Otopark görünmüyordu. Ben yine de baktım. Gidenin arkasından bakardım ben, eski alışkanlık, sağ elimle düşüncelere git işareti yaptım. Salon camından yemyeşil bir bahçe görünüyordu. Güneşte yükselmeye başlamıştı. Bütün evi gezdim. Yıllara ait izler aradım. Bomboştu ev sanki, ne sanıyordum yani, her yerde beni unutmadığını gösterecek izler mi olmalıydı? Hakkım yoktu, biliyorum. Ama yine de benden bir şey olsun isterdim. Aslında evde her şey vardı. Bir ben yoktum. Balkona çıktım. Yıkamak lazımdı balkonu, tozdan taşları seçilmiyordu. Yıkadım balkonu, kirleri akıp gitti. Güneş hemen kuruttu yaşları. Benim yaşlarım da dün gece karanlıkta akıp gitti, bir daha gören olmadı. Geldiğinde kapıyı ben açtım sana, "sadece dört gün," dedim. Ömrümün en kısa aynı zamanda en değerli milyon tane anlarının olduğu dört gün, sana borçlu olduğum yıllar için benim yüzümdem mutlu olamadığın yılların için, başkalarında beni aradığın yıllar için, beni affet. Nereden mi öğrendim bütün bunları? Tabii ki, hakkın var bilmeye...




Şimdi çok uzak bir hatıra gibi
O yaşadığımız
Boynumda bilmece gibi bir düğüm

Dört kısa günden bana
Bir garip sızı kaldı
Bir de deli özlemin

Ben senin gözlerinin
Yalan dolan bakışlarını bile sevdim
Ben sana bir annenin
Evladına duyduğu hisleri besledim
Ben senin bal gözlerinde
Dört kısa günde bilsen neler neler gördüm
Sahte ile gerçeğin karmaşasını
Yine de, sevgini özledim

Özledim ellerini, gözlerini
Ve yanık kokunu özledim

İnsan böyle bir duyguyu yaşarken
Gerçek yaşamla tüm bağlantıları
Kopmuşçasına ayakları yerden kesiliveriyor
Hoş bir zaman bu bağlantısızlık da
Yaşam kadar gerçek ve doğal
Biliyor musun?
Belki iyi oldu ama biz yere erken indik
Şimdi yarım yaşanmış o şey
Boynumda düğüm

SEZEN AKSU


http://www.youtube.com/watch?v=ZKYXUbyQvoM

26 Mart 2013 Salı

ATOM KARINCAM,YUMOŞUM




Çok oldu bu yazıyı yazalı,televizyonda Dr Kemal Sayar sevdiklerinize mektup yazın,onlara yüz yüzeyken söyleyemediklerinizi yazın, onlarda size ait bir şey bırakın dediğinde aklıma ilk kızıma bir şeyler yazmak geldi.Ona bir mektup yetmezdi,bende ona hayatımın romanını yazıyorum.Benden ona kalacak yegane yazılı metin,biliyorum ki çok kıymet verecek çünkü o tam bir kitap kurdu.Önce Kuzgun'uma yazdım sonrada babama ,notları kitap içlerinde gezdirdiğim den önce arkadaşımda unuttum,sonra kitabım geldi başka bir kitap okumaya dalmıştım mektupları unuttum.Her şeyin sırayla olduklarına inanırım ben ve notlarımı yani mektupları buldum.


Babama,


Sana şimdiye kadar hiç yazmadığım için bana kızmazsın biliyorum,takmazsın böyle şeyleri yumoşum.Hani yumoş reklamlarında oynayan sevimli ayının başlığından takıyordun ya bir zamanlar başım üşüyor diye ,işte o zaman yumoşumuz olmuştun. Çocukluğum , soğuk pazar günleri tabi evdeysen bizi yatağa çağırıp ayaklarımızı bacaklarının arasında ısıtmanla başlamış sanki , seni düşününce ilk aklıma gelen bu oldu.Bazen gece geç vakit yoldan geldiğinde bizi uyandırıp getirdiğin her neyse,zaten hiç boş gelmezdin ve bize yedirmeye çalışırdın.Uykulu olduğumuzdan ,çocuk kafamızla ne kıymetli anlar olduğunu anlayamadık.Bir de kulağımıza, sizin için çalışıyorum deyişin ,olmadığın zamanların telafisiymiş anladık. Hiçbir okul toplantısına, mezuniyet'e , ameliyat'a geldiğin olmadı. Bademcik'lerimi aldırdığımız gün doktor baban nerede demişti.Bende ona; doktordan korkuyor , aşağıda bekliyor demiştim.Evet gerçekten de doktordan korkardın sen bu seneye kadar.Bir keresinde de kör oluyordum ve sen doktorda yine yanımızda değildin,dönüşte yol boyu sana nerede yemek yedireyim diyerek üzüntünün üzerini kendince örtmüştün. Seninle baba-kız olarak o kadar çok anımız var ki hangisini anlatayım.En çok uzun yollara gidişimizi , kendimi muavin sandığım zamanları,beş dakika da yaptırırız dediğin arabayı ,saatlerce tamircide beklemeyi hatırlıyorum. Ondan seviyorum belki erkek muhabbetini,kahveleri,meyhaneleri,arastaları.Düşünüyorum başka hangi baba kızını yarı belinden kamyondan sarkıtıp soğukta çalışmayan kamyona eter sıktırırdı. Hiç sıkıcı baba olmadın. Seninle hep gülünecek bir şeyler vardı.Anneme bakarsan okuyacak kadar akıllıydık biz ama bizi yanında çanta gibi her yere taşıdığın için okumadık. Aklımızın bir köşesinde hep ticaret takılı kaldı. Sayende hep ürün ve fiyat takibindeyiz:) Bak aklıma bir şey daha geldi, sigara içmeyen kızına kahve yapıp getiren,hadi yak bir tane tellendirelim diyen kaç baba vardır ? Atom karıncamızsın sen bizim hiç durmadın , yorulmadın. Allah seni durdurmasın. Bugün bıkmadan ve sıkılmadan çalışıyorsak senden öğrendiğimiz içindir.Hep ertesi günden umudu olan bir baba'nın kızıyım ben,sabah ola hayırolayı yaşayarak öğrendim.Geçen sene bugün hastanede babamın aslında doktordan korkmadığını ve hastanede bile neşeli olmasından dersimi aldım. Babam, hastanede oluşun bana çok şey öğretti , birbirimize vakit ayırabildik . Ben o günden sonra hiçbirşey'i ertelemedim. Herkese içimden geleni söyler oldum. Sen hasta olmasaydın ve biz o kadar çok konuşmasaydık , ikimizin de bateri çalmak istediğini bilemeyecektik. Mevcudiyetimin neşeli sebebi canım babam yeniden doğuşun kutlu olsun.

Arasıra oğlun sanmaktan hoşlandığın kendi kızın

3 Mart 2013 Pazar

Her Kalp Kendi Şarkısını Söyler

Kitabı alırken kendisini neyin çektiğini şimdi anlamıştı. Fena halde ağlıyor, göz yaşlarına hakim olamıyordu. Ağladığı iki şey vardı; artık anne olduğu için kitapta "uğursuz" diye terk edilen çocuk ve terk edildikten sonra gözlerini kaybetmesi...

Her kitapta insan nasıl da kendinden parçalar buluyordu. Okudukça daha çok karşılaşıyordu bu parçalarla. Bu kez karşılaştığı ise çok eski ama tanıdık bir histi. Kör olmak...

Evet, kendisi de hayatının bir evresinde kör olmuştu. Önce tek gözünün görüsü azalmış, yavaş yavaş buğulanmış bir camdan bakarmış gibi hissetmişti. En kötüsü de baş ağrısıydı. Neredeyse yattığı yerden başını kaldıramıyor, gözlerinde yuvalarında bile oynatamıyordu. Unutarak kafasını hareket ettirse zonklamaya başlıyordu ve bu dayanılmazdı. En sonunda bardağa koyacağı çayı kenarına döktüğünde annesi ne olduğunu sormuş ve kendisi de çok iyi göremediğini ancak o zaman söyleyebilmişti.

Ertesi gün soluğu doktor kapısında almışlardı. Fakat doktor, büyük şehirde başka bir doktora gitmelerini, kendisinin yardım edemeyeceğini söylemişti. Durumun ciddi olduğunu da söylemişti. Çünkü gözlerinin merceğinde iltihap katılaşarak görmeyi engellemişti.

Büyük şehirdeki doktor sol göz için yapılabilecek hiçbir şey kalmadığını söylemişti. Sadece aydınlığı seçebilir, en fazla ise silüetleri görebilirdi. Yapılacak tedavi ise uzun, acı dolu ve yorucuydu. Hemen hemen her gün gözlerine iğne batarmışcasına acılı, ağrılı, bir o kadar da yürek yakan bir işti. Annesini ve kendisini bekleme odasında ağlarken hatırlıyordu. Gözüne ise ilk iğnenin girişini hiç unutmadı. Bir balona patlatmadan iğne sokmak gibiydi. İğnelerden sonra ise gözlerine kan indiğinden hayatına ilk karanlıkta inmişti.

Çok sert bir kıştı ve tedavi süresince üşütüp hastalanmaması gerekiyordu. Annesi evin en sıcak odasına taşımıştı yatağını. Herkes merakla sağ gözün açılmasını bekliyor, anneanne sürekli dua okuyor, erkek kardeşi ise onu güldürmek için türlü şaklabanlıklar yapıyordu. Bir tek geceyi hiç unutamadı; kör olduğunu gerçekten hissettiği o geceyi... Gerçekten artık bir kör müydü? Kimse ona sormamıştı karanlıktan korkar mıydı, unutur muydu çiçeklerin rengini, kararır mıydı renkler de hayalinde gözlerinin ışığının karardığı gibi? Sorulacak o kadar çok soru vardı ki; ama hiç soru sormadı, karanlığı kabul etti. Acaba aynı anda sağır da mı olmuştu? Hiç ses yoktu, yalnızca karanlığın sesi ve kendisi... Annesinin gelip ışıkları açmasını istedi, karanlık sıkıcıydı. Peki ama kitap nasıl okuyacaktı, acaba annesi onu güzel giydirir miydi, arkadaşları nasıl baktığını dürüstçe söylerler miydi? Of, ne çok soru vardı! Sormaktan vazgeçti. Bu karanlıkta yalnızlığa daha fazla dayanamayacaktı. Her çocuğun yaptığı gibi annesine gidip "Anne, ben körüm artık. Tut ellerimi, bir şey yap, karanlıkta bırakma beni!" diyecekti.

Üzerinden yıllar geçmiş, bu hatıra bu kitapla gelip karşısına dikilmişti. En çok kitapta ki çocuğun annesinin onu terk edince kör olması koymuştu ona. Ona sarılmak, "Hayır, yalnız değilsin. Bak, ben de geçtim o yollardan." demek istemişti. Bir annenin canının bir parçası olan çocuğunu bırakıp gitmesini okumak canını acıtmıştı. Bir çocuğun hayatında ışığın ve anne'nin yerini çok iyi biliyordu. Anne'yi kaybeden çocuk kör olmuş, ışığı sönmüştü. Işığını kaybeden çocuk ise teselliyi şefkatli anne kollarında arardı; o da öyle yapmıştı. Sonra romanda ki çocuğa da kendisine de Tanrı'nın merhamet ve sevgi dolu eli değdi. Her yer ışık oldu.

Nihayet kitap bitti; romanda ki çocuk da kendisi de görüyordu. Bu kitap vasıtasıyla geçmiş dersini hatırladı. Bakmak ile görmek arasında ki farkı düşündü. Gördüğünü sananlar bu büyük mucizenin farkında mıydılar? Görmek o kadar kolay mıydı? Yoksa sadece bakıyorlar mıydı? Kitabın da söylediği gibi Her Kalp Kendi Şarkısını Söylüyordu ama şarkıyı biz seçemiyorduk. Yeşil gözleri ağlamaktan şişmişti. Tanrı'ya ve mucizesine şükretti o da romanda ki çocuk da görenlerdendi.


Roman Adı: Her Kalp Kendi Şarkısını Söyler, ve yalnızca diğer yarımız o sesi duyar.
Yazar: Jan-Philipp Sendker












11 Şubat 2013 Pazartesi

KARAMÜRSEL SEPETİ


İşte, akşam olmuştu. Ömrüne bir paydos daha eklenmişti. Yorgunluğu bu gün ilk defa aklına gelmiyordu. Başka bir şeyi düşünüyor, düşünüyordu. Hızlı adımlarla fabrikanın bahçe kapısından çıktı. Yılardır gurbette var olmak, bir hayat kurmak, kenara bir şeyler koyup memlekete yorgun, erken yaşlanmış ama evi, arabası ve hatta yazlığı almış olarak dönmek için çabalıyorlardı. Evet, çok çalışıyorlardı; o ve Kemal'i, kara yağız, delikanlı Kemal'i ondan önce gelmişti. "Gurbet ele gidince kendime iş bulur bulmaz, seni yanıma alacağım, sevdiceğim" demişti. Ayağı kaydı, sendeledi. Yağmur yağıyordu. Yüzüne düşen damlalar gözyaşlarıyla beraber akıyordu. Elinde şemsiyesi olduğu halde açmamış, yağmurdan sırılsıklam olmuştu. Saçlarından sular, gözlerinden yaşlar süzülürken apartmandan içeri girdi. Ayakkabılarına sular dolmuş, sırılsıklam olmuştu. Perişan haldeydi. Ya kalbinin perişanlığı?

Kulaklarında davullar çalıyor, gözlerine karanlık çöküyordu. Son bir hamle ile rutubet kokan bu eski apartmanın asansörünün kapısını açıp, kendini içine atarak titreyen parmaklarla 4'e bastı. Asansör hareket edince sanki yüreği de ayaklandı. Bir an nefessiz kaldı, zincirlerin sesini duydu; sanki onlar da ağlıyordu. Tak diye bir ses duydu, kapıyı açacak dermanı kalmamıştı. Geri dönmeliydi; yalandı, belki çekemeyenlerin uydurmasıydı. Ne zaman içine bir kurt düşse böyle demez miydi sevdiği, o da biliyordu. Kemal'i, kara gözlü, yakışıklı bir kara yağız adamdı. Seveni olduğu kadar çekemeyeni de vardı. Tanıdığı hatta birlikte çalıştığı birçok kadın iç geçiriyordu onu görünce ama kocası harama bakmazdı, seviyordu karısını, "Karamürsel sepetim senden başkasına bakar mıyım?" demez miydi? Birazdan bütün herkese bunu kanıtlayacaktı. Bıkmıştı artık kocasının onu aldattığını yazan notlardan, imalardan.

Bu öğleden sonra, iş önlüğünün cebinden çıkmıştı kargacık burgacık yazılmış adres ve artık buna bir son verecekti. Birden içi rahatladı. Asansörden çıktı, omuzlarını dikleştirdi, gülümsedi ve meydan okuyan bir tavırla zile bastı. Açılmayınca bir daha bastı. Artık emindi, burada kimse yoktu; ne sevdiği kocası ne de...

Birden kapıda bir kadın belirdi. Tam kadına Kemal'ini soracakken arkada bir gölge belirdi. Biraz daha yakına gelince meraklı gözleri şokla irileşti. Sadece "Kemal'im, sen..." diyebildi.

***

Elena'na eski daktilosundan kafasını kaldırdı ve yorulan ellerini ovaladı. Hala eski bir daktilo ile yazıyordu. Annesinden duyduğu hikayeyi yazmaya karar verdiğinden beri durup dinlenmeden daktilosunun eski tuşlarını tıkırdatıyor, sürekli yazıyordu. Bir an düşündü; Kemal'i, karısını... O ufak tefek, karamürsel sepeti gibi kadını. Aniden daktilosunun yanına yığılmış kağıtları karıştırarak romanının ilk sayfasını buldu. Sayfanın başına büyük harflerle "KARAMÜRSEL SEPETİ" yazdı.

7 Şubat 2013 Perşembe

YAŞ





Gözlerinde yaş gördüm
Henüz akmamıştı
Bir yol bulmuş akmış ,yaşım gibi
Oysa seyredecektim gençliğini kıskanarak


Aktı gitti yaşlarımda
Yaşın gibi
Ne senin gözlerinde yaşın kaldı
Ne benim ömrümün en güzel yaşı

6 Şubat 2013 Çarşamba

SUMMANİA




Güzel uyandığımız günlerden bir gün her zaman ki gibi hazırlıklarımızı tamamlayıp evden çıktığımızda kuşlarında sabaha neşeyle başladıklarını işittik.Her sabah onların bu neşeli ötüşleri bize iyi enerji verir.Arabamıza bindik bilindik simalar,durakta bekleyenler,arabasına binenler,okuluna giden öğrenciler herşey hemen hemen aynıdır,sadece ruh durumları değişir , bazen uykulu , bazen enerjik kimi zaman yorgun başlanır güne,bugün de o günlerden biri ama ; o da ne yerinde olmayan bir tek "o".

Yerinde göremeyince yolun karşısına baktım,otobüs durağının arkasındaki selvi ağacının altında birden bana baktığını gördüm.Sevinçli bir şekilde el salladım,kocaman sarı eldivenli elini sallayıp gülümsedi.İçim rahatladı , biraz geç kaldığımızı farkettim çünkü her zaman gördüğüm yerde değildi.Otobüs durağının arkası yeni yapılan site camisinin bahçesi henüz duvarla çevrilmedi.Bu yüzdendir ki caminin bahçesi geniş bir alana sahip ,Cami iki katlı ,kubbeli ,tek minareli önünde şadırvanı olan çok güzel bir site camisi.Hal böyle olunca kuşlar meydanı dolduracak kafamızda ki klasik cami meydanı resmi tamam olacaktı.Önceleri bir kaç kuş gördük bir iki derken çoğaldı.Çoğalmalarını sağlayan bir tek kişi vardı,onlara ekmek verip alıştıran bir tek kişi "O"


Site'de kimileri kuşları alıştırıp meydanda çoğalmalarını sağladığı için yönetime şikayet bile etmişti.Biz ve bizim gibi düşünenler onun özenle yaptığı hizmete sahip çıkmak için evden ekmekleri ıslatıp meydan da kuşları doyurur olduk.O her sabah sitenin çöp bidonlarından ellerinde ki sarı kocaman eldivenleriyle ekmekleri seçip ,kocaman bir boya kovasına ekmekleri ıslayıp kuşları doyurmaya başlamıştı.Bence iki büyük ve önemli şey yapıyordu. İnsanların çöpe attıkları ekmekleri toplayıp nimet kıymeti bilmeyi ve aç olan kuşları ,hatta bazen kedi ,köpek gibi canlıları doyurmayı.Öyle bir şey başlattı ki artık herkes meydana ekmek götürüyor. Bir gün her zamankinden erken vakitte işe gitmek için yola koyulduğumuzda harika bir manzara yolumuzu kesti.Kuşlar meydandan cadde'ye doğru çıkmışlar çöp bidonuna doğru dizilmişler onu bekliyorlardı."O" yani SUMMANİ adı buydu sevgili kahramanımızın ,henüz ekmekleri çıkartıyordu ve kuşlar bütün asfalta yayılmış onu bekliyorlardı.Gözlerim sızladı ,yaşlarım akmak istedi.Engel olmadım onlara sevgi , vefa ,sevinç ,varoluş hepsi birbirine karıştı.Kornaya basıp onu selamladık.Bazen bir sevgili insanın hiçbir şey beklemeden başlattığı bir hareket tekdüze hayatımıza bir ışık bir renk oluyordu.Şimdi hepimiz kuşlara gidiyor onları besliyor ve seyrediyoruz.Biz her sabah ona olan sevgimizle onu selamlayıp yaptığı şeyi bağrımıza basıyoruz.Bu kelebek etkisine de kafama göre bir ad buldum SUMMANİA ,ama kendisinin bundan haberi yok belki hiç olmayacak.Yaptığı şey hep içimizi ısıtacak ve biz onu bu yazı ile hep hatırlayacağız.




Not:Editörüm tatilde olduğu için düzeltemedi kusurları bu sefer görmezden gelebilirmiyiz hocam :)))

16 Ocak 2013 Çarşamba

VE SEN...





Bırak sana küseyim
Küsmek vazgeçmemektir
Sana kızacak bir şey olsun ki
Gitme hayatımdan
Konuş benimle,hala var olduğunu bileyim
Bırak ağlayayım,düşsün gözümden yaş
Senin yerine
Sen yine kal benimle