3 Mart 2013 Pazar

Her Kalp Kendi Şarkısını Söyler

Kitabı alırken kendisini neyin çektiğini şimdi anlamıştı. Fena halde ağlıyor, göz yaşlarına hakim olamıyordu. Ağladığı iki şey vardı; artık anne olduğu için kitapta "uğursuz" diye terk edilen çocuk ve terk edildikten sonra gözlerini kaybetmesi...

Her kitapta insan nasıl da kendinden parçalar buluyordu. Okudukça daha çok karşılaşıyordu bu parçalarla. Bu kez karşılaştığı ise çok eski ama tanıdık bir histi. Kör olmak...

Evet, kendisi de hayatının bir evresinde kör olmuştu. Önce tek gözünün görüsü azalmış, yavaş yavaş buğulanmış bir camdan bakarmış gibi hissetmişti. En kötüsü de baş ağrısıydı. Neredeyse yattığı yerden başını kaldıramıyor, gözlerinde yuvalarında bile oynatamıyordu. Unutarak kafasını hareket ettirse zonklamaya başlıyordu ve bu dayanılmazdı. En sonunda bardağa koyacağı çayı kenarına döktüğünde annesi ne olduğunu sormuş ve kendisi de çok iyi göremediğini ancak o zaman söyleyebilmişti.

Ertesi gün soluğu doktor kapısında almışlardı. Fakat doktor, büyük şehirde başka bir doktora gitmelerini, kendisinin yardım edemeyeceğini söylemişti. Durumun ciddi olduğunu da söylemişti. Çünkü gözlerinin merceğinde iltihap katılaşarak görmeyi engellemişti.

Büyük şehirdeki doktor sol göz için yapılabilecek hiçbir şey kalmadığını söylemişti. Sadece aydınlığı seçebilir, en fazla ise silüetleri görebilirdi. Yapılacak tedavi ise uzun, acı dolu ve yorucuydu. Hemen hemen her gün gözlerine iğne batarmışcasına acılı, ağrılı, bir o kadar da yürek yakan bir işti. Annesini ve kendisini bekleme odasında ağlarken hatırlıyordu. Gözüne ise ilk iğnenin girişini hiç unutmadı. Bir balona patlatmadan iğne sokmak gibiydi. İğnelerden sonra ise gözlerine kan indiğinden hayatına ilk karanlıkta inmişti.

Çok sert bir kıştı ve tedavi süresince üşütüp hastalanmaması gerekiyordu. Annesi evin en sıcak odasına taşımıştı yatağını. Herkes merakla sağ gözün açılmasını bekliyor, anneanne sürekli dua okuyor, erkek kardeşi ise onu güldürmek için türlü şaklabanlıklar yapıyordu. Bir tek geceyi hiç unutamadı; kör olduğunu gerçekten hissettiği o geceyi... Gerçekten artık bir kör müydü? Kimse ona sormamıştı karanlıktan korkar mıydı, unutur muydu çiçeklerin rengini, kararır mıydı renkler de hayalinde gözlerinin ışığının karardığı gibi? Sorulacak o kadar çok soru vardı ki; ama hiç soru sormadı, karanlığı kabul etti. Acaba aynı anda sağır da mı olmuştu? Hiç ses yoktu, yalnızca karanlığın sesi ve kendisi... Annesinin gelip ışıkları açmasını istedi, karanlık sıkıcıydı. Peki ama kitap nasıl okuyacaktı, acaba annesi onu güzel giydirir miydi, arkadaşları nasıl baktığını dürüstçe söylerler miydi? Of, ne çok soru vardı! Sormaktan vazgeçti. Bu karanlıkta yalnızlığa daha fazla dayanamayacaktı. Her çocuğun yaptığı gibi annesine gidip "Anne, ben körüm artık. Tut ellerimi, bir şey yap, karanlıkta bırakma beni!" diyecekti.

Üzerinden yıllar geçmiş, bu hatıra bu kitapla gelip karşısına dikilmişti. En çok kitapta ki çocuğun annesinin onu terk edince kör olması koymuştu ona. Ona sarılmak, "Hayır, yalnız değilsin. Bak, ben de geçtim o yollardan." demek istemişti. Bir annenin canının bir parçası olan çocuğunu bırakıp gitmesini okumak canını acıtmıştı. Bir çocuğun hayatında ışığın ve anne'nin yerini çok iyi biliyordu. Anne'yi kaybeden çocuk kör olmuş, ışığı sönmüştü. Işığını kaybeden çocuk ise teselliyi şefkatli anne kollarında arardı; o da öyle yapmıştı. Sonra romanda ki çocuğa da kendisine de Tanrı'nın merhamet ve sevgi dolu eli değdi. Her yer ışık oldu.

Nihayet kitap bitti; romanda ki çocuk da kendisi de görüyordu. Bu kitap vasıtasıyla geçmiş dersini hatırladı. Bakmak ile görmek arasında ki farkı düşündü. Gördüğünü sananlar bu büyük mucizenin farkında mıydılar? Görmek o kadar kolay mıydı? Yoksa sadece bakıyorlar mıydı? Kitabın da söylediği gibi Her Kalp Kendi Şarkısını Söylüyordu ama şarkıyı biz seçemiyorduk. Yeşil gözleri ağlamaktan şişmişti. Tanrı'ya ve mucizesine şükretti o da romanda ki çocuk da görenlerdendi.


Roman Adı: Her Kalp Kendi Şarkısını Söyler, ve yalnızca diğer yarımız o sesi duyar.
Yazar: Jan-Philipp Sendker












Hiç yorum yok: